AİLE TERAPİSİNİN TARİHÇESİ:
Pek çok
kültürde problemler yaşayan kişilere ya da ailelere yardım etmek amacıyla belli
kurallar çerçevesinde müdahaleler yüzyıllardır sözkonusu olmuştur. Ama farklı
ve yetkin bir meslek dalı olarak Aile Terapisi 19. Yüzyılda Amerika ve
İngiltere’de ortaya çıkmış. Psikoterapi içindeki yerini ise ancak 20. Yüzyılda
alabilmiştir. Aile terapisinin resmen gelişmesi İngiltere’de John Bowlby,
Amerika’da Nathan Ackerman, Murray Bowen, Carl Whitaker, Virginia Satir gibi pek
çok klinisyenin, aileleri danışan olarak psikoterapiye 1940-1950’li yıllarda
almalarıyla olmuş. 1960’lardan itibaren açılan aile terapisi okullarıyla,
1980’lerden itibaren de eklenen bireysel danışma veya diğer danışmanlık
alanlarından teknik ve yaklaşımlarıyla günümüzdeki halini almış. Gün geçtikçe
de değişmekte ve gelişmekte...
AİLE SORUNLARINI TANIMLAYALIM: NELER
YAŞANIYOR?
İletişimsizlik: Aile danışmanlarının, çiftlerle
görüşen psikologların en sık karşılaştığı tablo. Günümüzde aynı evin içinde
yaşayan, birbirine dokunabilecek kadar yakın fakat esas mesafenin ruhlar arasında
olduğunu fark bile edemeyen insanlar topluluğu...
Toplumumuzda artık konuşabildiğimiz için sıkça karşılaştığımız aile tipleri, beraber yiyen, içen, gezen, televizyon seyreden, uyuyan, sıradan-sıklığı düşmüş bir cinsel hayat yaşayan, ama birbirlerinin ruhundan kilometrelerce ötede bireyler... İletişim her türlü ilişkinin temeli; arkadaşlık, partnerlik, ebeveyn/çocuk olmak, işveren ve çalışan arasında... Tüm bu ilişki biçimleri içinde şüphesiz en fazla anlaşılma ihtiyacını sevgilimizde/ eşimizde/ hayat partnerimizde hissederiz. Anlaşıldığını bilmek temel insani gereksinimlerdendir. İletişimde duymak değil dinlemek gerekir. İkisi farklı şeylerdir. Eşimiz/partnerimiz bizi ne kadar anlıyorsa kendimizi o ilişkide o kadar güvende hissederiz. Hayat içinde o kadar değerli, sevilen biri olarak görmeye meyilleniriz. Hayat arkadaşımızla kurabildiğimiz iletişimin gücü bize yaşama tutunma gücü verir. Anlaşılmadığımızı hissettiğimiz ilişkiler bize değersizlik hisleri, sevilmeme kaygısı getirir, ilişkiyi hatta hayatı keyifle sürdürme motivasyonsuzluğunu da beraberinde... Anlaşılmama hisleri arttıkça öfke duygusu baskın gelmeye başlar ve çiftler arası uzaklaşma kaçınılamaz olabilir. Eşimizi, yol arkadaşımızı dinlemeye başlamak bu kısır döngünün ilk kırılışı olacaktır. Hak vermesek de dinlediğimizde “Seni anlıyorum” diyebilmenin ve bunu işitmenin dayanılmaz hafifliği kendini göstermeye başlayacaktır. “Dinlemek ilk adımdır.”
Toplumumuzda artık konuşabildiğimiz için sıkça karşılaştığımız aile tipleri, beraber yiyen, içen, gezen, televizyon seyreden, uyuyan, sıradan-sıklığı düşmüş bir cinsel hayat yaşayan, ama birbirlerinin ruhundan kilometrelerce ötede bireyler... İletişim her türlü ilişkinin temeli; arkadaşlık, partnerlik, ebeveyn/çocuk olmak, işveren ve çalışan arasında... Tüm bu ilişki biçimleri içinde şüphesiz en fazla anlaşılma ihtiyacını sevgilimizde/ eşimizde/ hayat partnerimizde hissederiz. Anlaşıldığını bilmek temel insani gereksinimlerdendir. İletişimde duymak değil dinlemek gerekir. İkisi farklı şeylerdir. Eşimiz/partnerimiz bizi ne kadar anlıyorsa kendimizi o ilişkide o kadar güvende hissederiz. Hayat içinde o kadar değerli, sevilen biri olarak görmeye meyilleniriz. Hayat arkadaşımızla kurabildiğimiz iletişimin gücü bize yaşama tutunma gücü verir. Anlaşılmadığımızı hissettiğimiz ilişkiler bize değersizlik hisleri, sevilmeme kaygısı getirir, ilişkiyi hatta hayatı keyifle sürdürme motivasyonsuzluğunu da beraberinde... Anlaşılmama hisleri arttıkça öfke duygusu baskın gelmeye başlar ve çiftler arası uzaklaşma kaçınılamaz olabilir. Eşimizi, yol arkadaşımızı dinlemeye başlamak bu kısır döngünün ilk kırılışı olacaktır. Hak vermesek de dinlediğimizde “Seni anlıyorum” diyebilmenin ve bunu işitmenin dayanılmaz hafifliği kendini göstermeye başlayacaktır. “Dinlemek ilk adımdır.”
Güvensizlik: Güven ilişkilerde sevgi ve saygı ile
aynı seviyede önemlidir. Partnerinizin sizi yarı yolda bırakmayacağına, sizin
için her zaman orada olacağına inanmak güvendir. Birbiriniz için zor günlerde
destekçi, mutlu günlerde refakatçi olabilmeli; sağlıklı ilişkide birbiriniz
için güvenli liman olmalı, güveni sarsacak davranışlardan kaçınmalıdır. Bu
noktada en basit ve temel ilke “size yapılsa güveninizin sarsılacağı hiçbir
şeyi partnerinize/eşinize yapmama”nızdır.
Sevgisizlik: Sevginin bittiği ilişkiler, uzun
vadede bireyler üzerinde yük olmaya yazgılıdır. Aile terapilerinde üstü kapalı
kalmış sevgi kırıntıları var mı, hala bir sevgiden, yürekten bağlılıktan söz
edebiliyor muyuz buna bakmak gerekir. İçinde sevginin olmadığı bir ilişki
türünü devam ettirmek zordur.
Monotonlaşmak: Özellikle flört dönemindeki tutkunun,
seviyesi yüksek duygu sellerinin azalması, zaman geçtikçe unutulmaya yüz
tutması; ilişkilerde, kişide ya da kişilerin hayatlarında monotonlaşma
ilişkilerin devam ettirilmesinde çok konuşulan bir konudur. İlişkinin
canlılığının korunabilmesi için, heyecan ya da tutkunun sürdürülebilmesi için
küçük sürprizler, yeni aktiviteler denemeye açık olmak ilişkilerde kan
tazelemektir.
Kendimizde ve Hayatta Değişimlere
Kapalı Olmak: Değişimlerin
sadece karşı taraftan beklenmesi, “ben buyum, değişemem” cümlelerinin ya da fikirlerinin
varlığı ilişkileri daha sağlıklı, hayatı daha yaşanası kılmanın önündeki büyük
engellerdendir. Değişim kişinin kendinde başlar, başlamalıdır. Hayatta daha
doygun, daha mutlu, daha verimli, daha kendine güvenli bireyler olmaya
başlamak; bizden kaynaklanacak pozitif oluşumların başlangıcı olacaktır. Olumlu
bireyler, olumlu bakış açıları ile çevrelerine pozitif bir enerji getirecek,
başlangıç kıvılcımı ile daha mutlu, sağlıklı, yaratıcı, heycanlı, keyifli ve sağlam
ilişkiler yaşayacak ve yaşatacaklardır.
Saygıyı Yitirme: Saygının yitirildiği ilişkilerde temel
iletişim problemlerinden (eleştirmek, suçlamak, iğnelemek, yargılamak)
başlayarak aşağılamak, tehdit etmek,
sözel şiddet göstermek, duygusal zorbalık yapmak, hakaret, rencide etmek çok
sık karşılaştığımız durumlardır. Bu noktada karşı tarafa saygı duymak bir yana
bireyin böyle davranarak kendine olan saygısını yitirmiş olabileceği bile
düşünülmelidir. Fiziksel şiddet içeren bir ilişkiden zaten söz etmek dahi
mümkün değildir, zira ona ilişki demek olası değildir.
Çocuk(lar)la İlgili Sorunlar/ Farklı
Ebeveyn Rolleri: Aile
terapisi süreçlerinde birbirlerinden rol çalmış ebevyn karı/kocalara hayli sık
rastlanıyor, çocuk(lar)la aşırı(yeterinden, ihtiyaçtan fazla) ilgilenen, eşini
ve/veya kendini unutan (kadın ya da erkek) bireyler olmuşlar. Ebeveynlik
stilleri birbirlerine zıt olan anne baba kimliği de olan çiftlerde de
çatışmalar sık rastlanıyor. Ebeveyn tarzlarının çift terapisini paralel olarak
birbirlerine yaklaştırılması, bunun için de çalışmalar yapılması gerekiyor.
NE ZAMAN DESTEK ALINMALI?
·
İlişkimizden
aldığımız enerji bizi gün be gün daha öfkeli, huzursuz, aşırı tepkili ya da
tepkisiz birine; yani olduğumuzdan farklı birine dönüştürüyorsa,
·
Kendimize
olan saygımız ve yaşama sevincimiz azalıyorsa,
·
Geleceğe
dair kaygılarımız, korkularımız ve karamsar düşüncelerimiz arttıysa,
·
Çevremizle
önceden kurduğumuz sağlıklı ilişkilerde bozulma söz konusuysa,
·
Kendimizi
enerjisiz, depresif duygulara meyilli, işimize ya da daha önce severek
yaptığımız şeylere karşı isteksiz buluyorsak, konsantrasyon problemi
yaşıyorsak,
·
Anlaşılmadığımızı
düşünüyor, sevilmediğimizi, değersiz olduğumuzu hissediyorsak ve acı çekiyorsak
İlişkimiz sağlıksız
demektir. Her iki taraf da durumun farkına varmalı, bu ilişkiyi sürdürmek isteyip
istemediğine karar vermeye çalışmalıdır. Sürdürmek isteği var ise uzman yardımı
almaya hazırdırlar.
AİLE TERAPİSİ NEDİR, NASIL İŞLER?
Aile terapileri, aileyi bütüncül olarak ele almayı
hedefleyen bir terapi türüdür. Aile terapisinde hedef doğrudan sadece bireylerin
ruhsal sorunlarının tedavisine yoğunlaşmak değil bireyler arasındaki ilişki ve
iletişim sorunlarını ele almaktır. Aile ilişkilerinin düzenlenmesi
çoğunlukla aile bireylerinin ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkiler, çünkü
aileler, tüm üyeleri için genellikle en önemli destek kaynağı olduğu gibi en
önemli stres kaynağı da olabilmektedirler. Aile terapisi, aile üyelerinin
tümünün ya da birkaçının katılımı ile yürütülür. Terapi seanslarında aile
bireyleri terapistle birlikte kendi ailelerinin işleyiş biçimini ele alır,
sorun yaratan durum, olay ya da süreçleri bulup bunlara yeni alternatif yollar
ya da çözümler üretmeye çalışırlar. Aile terapisi sadece eşler arasındaki
sorunlara odaklanan eş terapisi formatında yürütülebilir ya da örneğin sorun
çocuklarla ilgili olduğunda çocukların da katıldığı seanslar yapılabilir.
Terapiler ortalama on beş günlük aralarla birer saatlik (seanslık) sürede
uygulanır. Aile terapileri gerektiğinde bireysel tedaviler ve/veya ilaç
tedavileri ile birlikte de sürdürülebilir.
Psk. Gül ÇELİK
"Hiçbir
evlilik, ideal evlilik olamaz fakat bütün evlilikler, ortak yaşama canlılık
katmayı deneyerek neşeli ve dürüst olabilir."
I.Hoshii, “Sex and Marriage”
“Eş seçmek kitap seçmeye benzer. İyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir, ancak içeriği sağlam olmadıkça, sonunu getirmek zordur.”
Konfüçyus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder